Beyza
Yeni Üye
“Sistem Türkçe mi?” diye soruyorum; çünkü cevabın “evet” olduğunu sananlar bizi kandırıyor olabilir
Forumdaşlar, içim dolu geldim. Her gün kullandığımız uygulamaların, devlet portallarının, bankacılık ekranlarının, müşteri hizmetlerinin karşısında aynı hayal kırıklığını yaşıyorum: “Sistem Türkçe mi?” sorusuna refleksle “tabii ki” deniyor; arayüzde birkaç buton çevrilmişse mesele bitmiş sayılıyor. Oysa mesele yalnızca çeviri değil; anlam, mantık, bağlam, duygu, hatta yurttaşla kurum arasındaki güç ilişkisinin dil üzerinden nasıl kurulduğu… İşte tam orada sistem çoğu zaman Türkçe değil. Türkçe konuşur gibi yapan, ama Türkçeyi düşünmeyen bir kopya makinesi var karşımızda.
Çeviri değil yerelleştirme: “Kaydet” var, ama neyi kaydediyorsun?
Bir sisteme “Türkçe desteği” eklemek; menüleri, butonları çevirmekten ibaret görülüyor. Ancak dilde seçim, bilişsel akışı belirler. “Devam et” mi “İlerle” mi? “Gönder” mi “Yolla” mı? Hangi durumda hangisi güven telkin eder, hangisi resmi bir ton yaratır? Bugün pek çok platformda terminoloji tutarsız; aynı kavram farklı sayfalarda farklı adlarla çıkıyor. Kullanıcı “Kaydet” deyince formun neresinin kayıt olduğunu, “Uygula” ile farkının ne olduğunu, hatalı alanın niçin kırmızıya boyandığını anlamıyor. Çünkü tasarımın bilgi mimarisi Türkçe düşünülmemiş; İngilizceden birebir aktarılmış. Sonuç: hata mesajları “Geçersiz değer” gibi mekanik kalıplara sıkışıyor, çözüm önerisi sunmuyor.
Teknik ayrıntılar sandığınızdan politik: İ/ı, arama, sıralama
“İ”/“ı” meselesi basit bir karakter sorunu değil; arama sonuçlarını, kullanıcı adlarını, e-posta doğrulamayı, hatta güvenliği etkiliyor. “İstanbul” yazınca “istanbul”u, “Isparta” yazınca “ISPARTA”yı doğru eşleştiremeyen sistem hâlâ var. Sıralama algoritmaları Türkçe alfabetik sırayı göz ardı ediyor; “Ç, Ğ, İ, Ö, Ş, Ü” harfleri sanki Latin alfabesinin kenar notuymuş gibi davranılıyor. Bu; e-ticaret filtrelerinden akademik veri tabanlarına kadar her yerde hatalı sıralama, yanlış sonuç seti demek. Üstüne bir de tarih/sayı biçimleri (24 saat, noktalı ondalık, gün/ay/yıl) tutarsızsa, kullanıcıya “sen burada misafirsin” denmiş oluyor.
Sesli asistanlar ve çağrı merkezleri: Türkçe’yi duyuyorlar ama anlamıyorlar
Ses tanıma motorları Türkçe konuşmayı metne dökmede ilerledi; fakat niyet anlama, deyim çözümleme, eklemeli yapıyla baş etme konusunda yol uzun. Telefonla aradığınız çağrı merkezlerinde “sizi anlayamadım” cümlesini kaç kez duydunuz? Sorun yalnız teknoloji değil; diyalog tasarımı Türkçe’nin sözlü ritmini bilmiyor. Emir kipini, rica kipini, incelik eklerini, bağlaçların ritmini yakalamayan bir bot, kullanıcının sabrını ölçüyor.
Yapay zekâda veri adaleti: İçerik moderasyonu İngilizce düşünüyor
Kural setleri İngilizce yazılıp Türkçe’ye “uyarlanıyor.” Sonra ne oluyor? Argo ile nefret söylemi birbirine karışıyor; ironi yanlış anlaşılıyor; topluluk kuralları Türkçe kültürel bağlama uymuyor. İçerik moderasyonunda Türkçe nüans eksikliği ya fazla sansür ya da yetersiz müdahale olarak dönüyor. Eğitim verileri darsa, Türkçe üretilen içerikler ya görünmez oluyor ya da kalite testlerinde haksız yere eleniyor.
“Eril strateji” mi, “dişil empati” mi? Yaklaşımları dengeleyelim
Forumda sık görürüz: teknik çözüm odaklı yaklaşım “önce sistemik kusuru düzeltelim” der; empati odaklı yaklaşım “önce kullanıcının hissettiği engeli kaldıralım” diye ısrar eder. Bu ikisi birbirine rakip değil, tamamlayıcı. Toplumsal cinsiyet tartışmalarında kimi eğilimler erkeklere stratejik, kadınlara empatik yaklaşımı atfeder; ama bunu biyolojik bir kader gibi değil, işbirliği için üslup çeşitliliği olarak okuyalım. Stratejik bakış şunları sorar: “Türkçe morfolojiye uygun arama indeksini nasıl kurarız? Locale-uyumlu sıralama hangi kütüphaneyle garanti altına alınır? Terminoloji sözlüğünü kim yönetecek?” Empatik bakış şunları sorar: “Kayıt olurken neden geriliyorum? Hata mesajı beni suçluyor mu? Dil tonuyla güven inşa ediliyor mu?” İyi bir sistem bu iki seti birlikte yönetir: altyapıyı mühendislik disiplininde güçlendirirken, mikro kopyaları (microcopy) kullanıcı psikolojisine göre tasarlar.
Zayıf yönler: Bugün neredeyiz?
1. Tutarsız terimler ve kopya metinler: Aynı kavrama üç farklı terim; sonuç: kafa karışıklığı.
2. Locale ihmali: Harf-sayısal biçimler, tarih, para birimi, ölçü birimleri… “Sonra bakarız” denilen ama en çok hata çıkaran katman.
3. Erişilebilirlik ve sade dil: Engelli kullanıcılar ve düşük okuryazarlık seviyeleri için Türkiye bağlamında sade dil yönergeleri zayıf uygulanıyor.
4. Dokümantasyon ve destek: Yardım sayfaları İngilizce’den çevrilmiş PDF çöplüğü gibi; aradığın cevaba ulaşana kadar heves kaçıyor.
5. Test kültürü: Türkçe’ye özgü uç durumlar (ekler, birleşik kelimeler, kısaltmalar) yeterince test edilmiyor. A/B testlerinde segmentasyon çoğunlukla İngilizce içerik davranışlarına göre kurgulanıyor.
Tartışmalı noktalar: “Standart Türkçe” mi, yaşayan Türkçeler mi?
Bir diğer kavga: Türkçe’nin tek bir “doğru”sunu mu dayatacağız, yoksa lehçeler, ağızlar, çokdillilik (örneğin Türkçe-Kürtçe arayüz geçişleri) gibi gerçekleri mi kucaklayacağız? Banka uygulamasında resmi bir ton şart olabilir; ama topluluk platformunda esnek bir dil politikası neden olmasın? Üstelik göçle gelen yeni kelime katmanlarını, İngilizce teknolojik terimlerin yerelle ştiği halleri (şarj/şarz, mail/e-posta, selfie/özçekim) nasıl yöneteceğiz? Burada stratejik yaklaşım standardizasyonu, empatik yaklaşım ise kapsayıcılığı savunur. İkisini bağlayacak çözüm: alan bazlı stil kılavuzları. Resmi işlerin “net ve hukuki” tonu; sosyal alanların “samimi ve kapsayıcı” tonu; geliştirici ekibin el kitabında tümüyle tanımlanmalı.
“Türkçe-uyumlu sistem” için kontrol listesi
- Terminoloji sözlüğü ve mikro kopya rehberi: Ekip içinde yaşayan bir belge; UI yazarı, hukuk, destek ve mühendislik birlikte günceller.
- Locale-by-design: i18n/l10n paketleri sadece takoz değil; baştan mimariye gömülü. Sıralama, arama, büyük/küçük harf duyarlılığı Türkçe’ye uygun.
- Hata mesajı anatomisi: Sorunu adlandır + nedeni açıkla + çözüm öner + alternatif yol sun.
- Kullanıcı araştırması: Farklı sosyoekonomik ve yaş gruplarında Türkçe okuryazarlık pratikleri; laboratuvar testleri ve saha gözlemleri.
- Erişilebilirlik (A11y): Ekran okuyucular için doğal Türkçe akışı, sesli komutlarda bağlam koruma, kontrast ve tipografi.
- Veri etiketi ve moderasyon: Türkçe içerikte bağlama duyarlı kurallar ve eğitim verisi; kültürel referans sözlüğü.
- Sürdürülebilir kalite: Her sürümde Türkçe regresyon testleri; otomatik birim testleri + manuel “dil devriyesi.”
Provokatif sorular: Hadi ateşi harlayalım
- “Sistem Türkçe mi?” demeden önce, hangi metriklerle ölçüyoruz? Başarıyı NPS’ye bakıp geçmek mi, yoksa görev tamamlama süresinde dil kaynaklı hataları ayrı etiketlemek mi?
- UI’da İ/ı duyarlılığını ciddiye almayan bir bankaya para emanet eder misiniz?
- “Standart Türkçe” ısrarı, çeşitliliği bastırıyor olabilir mi? Çokdilli arayüzler lüks mü, yoksa artık şart mı?
- Hata mesajınız kullanıcının mahcubiyetini mi, özgüvenini mi büyütüyor?
- Moderasyon kurallarını İngilizce’den çevirerek uygulamak, ifade özgürlüğüne Türkçe’de başka bir anlam yüklüyor olabilir mi?
- Sözde “yerelleştirilmiş” bir kamu hizmetinde, vatandaşın anlamadığı bir terim yüzünden başvuru yanıyor; bu hatanın maliyeti kime yazılıyor?
- Erkeklerin daha “stratejik”, kadınların daha “empatik” yaklaştığı yönündeki yaygın algıyı; ekiplerde farklı üslup ve rol dağılımı olarak bilinçli şekilde nasıl örgütleriz ki kimse indirgenmesin?
Strateji + empati = Türkçe düşünen sistem
Stratejik zihin, problemi parçalar: karakter kodlama, alfabetik sıralama, morfolojiye duyarlı arama, stil kılavuzu, test otomasyonu… Empatik zihin, deneyimi bütünler: güven veren ton, anlaşılır açıklama, utandırmayan hata mesajı, farklı Türkçelere saygı. Birini diğerine feda ettiğimizde ya işlem “çalışır ama güvensiz” ya da “güzel ama kırılgan” olur. Bize gereken, Türkçe’nin mantığını ve müziğini birlikte işleyen bir mimari.
Son söz: “Türkçe dil seçeneği” kutucuk değildir, bir tasarım ilkesi
Eğer bir sistem Türkçe düşünmüyorsa, Türkçe konuşuyor numarası yapar. Bugün yaşadığımız sıkıntıların büyük kısmı tam da bu numaradan kaynaklanıyor. İster kamu, ister özel sektör, ister açık kaynak; çağrım net: Dil desteğini en sonda değil, tasarımın çekirdeğinde ele alın. Türkçe’yi ek değil, eksen yapın.
Şimdi top sizde forumdaşlar: Sizin günlük kullanımda en çok canınızı sıkan “Türkçe değil” an hangisiydi? Hangi uygulama sizi dil yüzünden dışarıda hissettirdi? “Bu böyle olmaz, şöyle olur” dediğiniz somut örnekleri dökün; birlikte hem stratejik bir yol haritası hem de empatik bir dil manifestosu yazalım. Çünkü “Sistem Türkçe mi?” sorusunu gerçekten ciddiye alırsak, cevabın “evet” olması sadece mümkün değil; kaçınılmaz.
Forumdaşlar, içim dolu geldim. Her gün kullandığımız uygulamaların, devlet portallarının, bankacılık ekranlarının, müşteri hizmetlerinin karşısında aynı hayal kırıklığını yaşıyorum: “Sistem Türkçe mi?” sorusuna refleksle “tabii ki” deniyor; arayüzde birkaç buton çevrilmişse mesele bitmiş sayılıyor. Oysa mesele yalnızca çeviri değil; anlam, mantık, bağlam, duygu, hatta yurttaşla kurum arasındaki güç ilişkisinin dil üzerinden nasıl kurulduğu… İşte tam orada sistem çoğu zaman Türkçe değil. Türkçe konuşur gibi yapan, ama Türkçeyi düşünmeyen bir kopya makinesi var karşımızda.
Çeviri değil yerelleştirme: “Kaydet” var, ama neyi kaydediyorsun?
Bir sisteme “Türkçe desteği” eklemek; menüleri, butonları çevirmekten ibaret görülüyor. Ancak dilde seçim, bilişsel akışı belirler. “Devam et” mi “İlerle” mi? “Gönder” mi “Yolla” mı? Hangi durumda hangisi güven telkin eder, hangisi resmi bir ton yaratır? Bugün pek çok platformda terminoloji tutarsız; aynı kavram farklı sayfalarda farklı adlarla çıkıyor. Kullanıcı “Kaydet” deyince formun neresinin kayıt olduğunu, “Uygula” ile farkının ne olduğunu, hatalı alanın niçin kırmızıya boyandığını anlamıyor. Çünkü tasarımın bilgi mimarisi Türkçe düşünülmemiş; İngilizceden birebir aktarılmış. Sonuç: hata mesajları “Geçersiz değer” gibi mekanik kalıplara sıkışıyor, çözüm önerisi sunmuyor.
Teknik ayrıntılar sandığınızdan politik: İ/ı, arama, sıralama
“İ”/“ı” meselesi basit bir karakter sorunu değil; arama sonuçlarını, kullanıcı adlarını, e-posta doğrulamayı, hatta güvenliği etkiliyor. “İstanbul” yazınca “istanbul”u, “Isparta” yazınca “ISPARTA”yı doğru eşleştiremeyen sistem hâlâ var. Sıralama algoritmaları Türkçe alfabetik sırayı göz ardı ediyor; “Ç, Ğ, İ, Ö, Ş, Ü” harfleri sanki Latin alfabesinin kenar notuymuş gibi davranılıyor. Bu; e-ticaret filtrelerinden akademik veri tabanlarına kadar her yerde hatalı sıralama, yanlış sonuç seti demek. Üstüne bir de tarih/sayı biçimleri (24 saat, noktalı ondalık, gün/ay/yıl) tutarsızsa, kullanıcıya “sen burada misafirsin” denmiş oluyor.
Sesli asistanlar ve çağrı merkezleri: Türkçe’yi duyuyorlar ama anlamıyorlar
Ses tanıma motorları Türkçe konuşmayı metne dökmede ilerledi; fakat niyet anlama, deyim çözümleme, eklemeli yapıyla baş etme konusunda yol uzun. Telefonla aradığınız çağrı merkezlerinde “sizi anlayamadım” cümlesini kaç kez duydunuz? Sorun yalnız teknoloji değil; diyalog tasarımı Türkçe’nin sözlü ritmini bilmiyor. Emir kipini, rica kipini, incelik eklerini, bağlaçların ritmini yakalamayan bir bot, kullanıcının sabrını ölçüyor.
Yapay zekâda veri adaleti: İçerik moderasyonu İngilizce düşünüyor
Kural setleri İngilizce yazılıp Türkçe’ye “uyarlanıyor.” Sonra ne oluyor? Argo ile nefret söylemi birbirine karışıyor; ironi yanlış anlaşılıyor; topluluk kuralları Türkçe kültürel bağlama uymuyor. İçerik moderasyonunda Türkçe nüans eksikliği ya fazla sansür ya da yetersiz müdahale olarak dönüyor. Eğitim verileri darsa, Türkçe üretilen içerikler ya görünmez oluyor ya da kalite testlerinde haksız yere eleniyor.
“Eril strateji” mi, “dişil empati” mi? Yaklaşımları dengeleyelim
Forumda sık görürüz: teknik çözüm odaklı yaklaşım “önce sistemik kusuru düzeltelim” der; empati odaklı yaklaşım “önce kullanıcının hissettiği engeli kaldıralım” diye ısrar eder. Bu ikisi birbirine rakip değil, tamamlayıcı. Toplumsal cinsiyet tartışmalarında kimi eğilimler erkeklere stratejik, kadınlara empatik yaklaşımı atfeder; ama bunu biyolojik bir kader gibi değil, işbirliği için üslup çeşitliliği olarak okuyalım. Stratejik bakış şunları sorar: “Türkçe morfolojiye uygun arama indeksini nasıl kurarız? Locale-uyumlu sıralama hangi kütüphaneyle garanti altına alınır? Terminoloji sözlüğünü kim yönetecek?” Empatik bakış şunları sorar: “Kayıt olurken neden geriliyorum? Hata mesajı beni suçluyor mu? Dil tonuyla güven inşa ediliyor mu?” İyi bir sistem bu iki seti birlikte yönetir: altyapıyı mühendislik disiplininde güçlendirirken, mikro kopyaları (microcopy) kullanıcı psikolojisine göre tasarlar.
Zayıf yönler: Bugün neredeyiz?
1. Tutarsız terimler ve kopya metinler: Aynı kavrama üç farklı terim; sonuç: kafa karışıklığı.
2. Locale ihmali: Harf-sayısal biçimler, tarih, para birimi, ölçü birimleri… “Sonra bakarız” denilen ama en çok hata çıkaran katman.
3. Erişilebilirlik ve sade dil: Engelli kullanıcılar ve düşük okuryazarlık seviyeleri için Türkiye bağlamında sade dil yönergeleri zayıf uygulanıyor.
4. Dokümantasyon ve destek: Yardım sayfaları İngilizce’den çevrilmiş PDF çöplüğü gibi; aradığın cevaba ulaşana kadar heves kaçıyor.
5. Test kültürü: Türkçe’ye özgü uç durumlar (ekler, birleşik kelimeler, kısaltmalar) yeterince test edilmiyor. A/B testlerinde segmentasyon çoğunlukla İngilizce içerik davranışlarına göre kurgulanıyor.
Tartışmalı noktalar: “Standart Türkçe” mi, yaşayan Türkçeler mi?
Bir diğer kavga: Türkçe’nin tek bir “doğru”sunu mu dayatacağız, yoksa lehçeler, ağızlar, çokdillilik (örneğin Türkçe-Kürtçe arayüz geçişleri) gibi gerçekleri mi kucaklayacağız? Banka uygulamasında resmi bir ton şart olabilir; ama topluluk platformunda esnek bir dil politikası neden olmasın? Üstelik göçle gelen yeni kelime katmanlarını, İngilizce teknolojik terimlerin yerelle ştiği halleri (şarj/şarz, mail/e-posta, selfie/özçekim) nasıl yöneteceğiz? Burada stratejik yaklaşım standardizasyonu, empatik yaklaşım ise kapsayıcılığı savunur. İkisini bağlayacak çözüm: alan bazlı stil kılavuzları. Resmi işlerin “net ve hukuki” tonu; sosyal alanların “samimi ve kapsayıcı” tonu; geliştirici ekibin el kitabında tümüyle tanımlanmalı.
“Türkçe-uyumlu sistem” için kontrol listesi
- Terminoloji sözlüğü ve mikro kopya rehberi: Ekip içinde yaşayan bir belge; UI yazarı, hukuk, destek ve mühendislik birlikte günceller.
- Locale-by-design: i18n/l10n paketleri sadece takoz değil; baştan mimariye gömülü. Sıralama, arama, büyük/küçük harf duyarlılığı Türkçe’ye uygun.
- Hata mesajı anatomisi: Sorunu adlandır + nedeni açıkla + çözüm öner + alternatif yol sun.
- Kullanıcı araştırması: Farklı sosyoekonomik ve yaş gruplarında Türkçe okuryazarlık pratikleri; laboratuvar testleri ve saha gözlemleri.
- Erişilebilirlik (A11y): Ekran okuyucular için doğal Türkçe akışı, sesli komutlarda bağlam koruma, kontrast ve tipografi.
- Veri etiketi ve moderasyon: Türkçe içerikte bağlama duyarlı kurallar ve eğitim verisi; kültürel referans sözlüğü.
- Sürdürülebilir kalite: Her sürümde Türkçe regresyon testleri; otomatik birim testleri + manuel “dil devriyesi.”
Provokatif sorular: Hadi ateşi harlayalım
- “Sistem Türkçe mi?” demeden önce, hangi metriklerle ölçüyoruz? Başarıyı NPS’ye bakıp geçmek mi, yoksa görev tamamlama süresinde dil kaynaklı hataları ayrı etiketlemek mi?
- UI’da İ/ı duyarlılığını ciddiye almayan bir bankaya para emanet eder misiniz?
- “Standart Türkçe” ısrarı, çeşitliliği bastırıyor olabilir mi? Çokdilli arayüzler lüks mü, yoksa artık şart mı?
- Hata mesajınız kullanıcının mahcubiyetini mi, özgüvenini mi büyütüyor?
- Moderasyon kurallarını İngilizce’den çevirerek uygulamak, ifade özgürlüğüne Türkçe’de başka bir anlam yüklüyor olabilir mi?
- Sözde “yerelleştirilmiş” bir kamu hizmetinde, vatandaşın anlamadığı bir terim yüzünden başvuru yanıyor; bu hatanın maliyeti kime yazılıyor?
- Erkeklerin daha “stratejik”, kadınların daha “empatik” yaklaştığı yönündeki yaygın algıyı; ekiplerde farklı üslup ve rol dağılımı olarak bilinçli şekilde nasıl örgütleriz ki kimse indirgenmesin?
Strateji + empati = Türkçe düşünen sistem
Stratejik zihin, problemi parçalar: karakter kodlama, alfabetik sıralama, morfolojiye duyarlı arama, stil kılavuzu, test otomasyonu… Empatik zihin, deneyimi bütünler: güven veren ton, anlaşılır açıklama, utandırmayan hata mesajı, farklı Türkçelere saygı. Birini diğerine feda ettiğimizde ya işlem “çalışır ama güvensiz” ya da “güzel ama kırılgan” olur. Bize gereken, Türkçe’nin mantığını ve müziğini birlikte işleyen bir mimari.
Son söz: “Türkçe dil seçeneği” kutucuk değildir, bir tasarım ilkesi
Eğer bir sistem Türkçe düşünmüyorsa, Türkçe konuşuyor numarası yapar. Bugün yaşadığımız sıkıntıların büyük kısmı tam da bu numaradan kaynaklanıyor. İster kamu, ister özel sektör, ister açık kaynak; çağrım net: Dil desteğini en sonda değil, tasarımın çekirdeğinde ele alın. Türkçe’yi ek değil, eksen yapın.
Şimdi top sizde forumdaşlar: Sizin günlük kullanımda en çok canınızı sıkan “Türkçe değil” an hangisiydi? Hangi uygulama sizi dil yüzünden dışarıda hissettirdi? “Bu böyle olmaz, şöyle olur” dediğiniz somut örnekleri dökün; birlikte hem stratejik bir yol haritası hem de empatik bir dil manifestosu yazalım. Çünkü “Sistem Türkçe mi?” sorusunu gerçekten ciddiye alırsak, cevabın “evet” olması sadece mümkün değil; kaçınılmaz.